Öğrenme Tipi ve Okul Başarısı Arasındaki İlişki
Okul başarısı genelde öğretmenin anlatımı ile fazlasıyla ilişkilendirilir. Yani okuldaki ve öğrenmedeki başarının, öğretmenin anlatma ve soru sorma modelinin, öğrencinin ana beyin ağı programıyla uyuşmasına bağlı olduğu genel bir kanıdır. Bu, kısmen doğrudur da.
Birçok örneği kendi okul yaşantımızdan veya çevreden, bolca bulmamız mümkündür. Matematik ve biyolojiden başarılı olunduğu halde, fizik ile yabancı dilde başarısızlık söz konusu olabilir. Bu öğrenci ilk iki dalda çok akıllı ve zekidir de, öbür derslerde daha mi az zeki olmaktadır? Ya da bir yıl önce fizik dersinde bir diğer öğretmende başarılıyken, öğretmenin değişmesiyle, nasıl bir anda başarısız olabilmektedir? Buradaki özellik, öğretmen ile öğrenci arasındaki frekansların uyum ve uyumsuzluğunda gizlidir. Düşünce modelleri ve öğrenme tipleri arasındaki farklılıklar insanların birbiriyle anlaşıp, anlaşamamalarını belirler.
Okul başarısını arttırmak ile ilgili https://www.sayginnlp.com/okul-basarisini-arttirmanin-zihinsel-adimlari/ yazımız da ilginizi çekebilir.
Öğrenme işlemi sırasında mutlaka bir partner, bir eş, karşılıklı bir etkileşim vardır. Bu, okuldaki öğretmen, derste okunan kitap veya sınıf arkadaşların olabilir. İşte genellikle okuldaki başarı ve öğrenme yeteneği, iki ayrı beyin modelinin birbiriyle uyumuna ya da uyumsuzluğuna bağlı kalmakta, iki ayrı beyindeki çağrışım modellerinin birbirlerini tanımaları ve bir rezosansa girmeleriyle, konu beyne rahatça kaydedilmekte, sonra da istenildiğinde hatırlanabilmektedir.
Az önce de belirttiğimiz gibi hafızada saklama, bağlantıları görme ve onları düzenleyip kombine etme yeteneği demek olan zeka, her zaman okuldaki başarı ile aynı paralelde olmayabilir. Nitekim, okul hayatlarında başarısız olan birçok ünlü bilgin ve devlet adamı vardır. O halde okul kitaplarının ve öğretmenlerin dersi anlatış biçimlerinin, genel bir kurala ve yapıya kavuşturulması yararlı olacaktır. Konuyu biraz daha ayrıntılı inceleyelim.
Bazen aynı ders konusu ve ayni enformasyon, zorluk derecesinden bağımsız olarak, kimilerine zor, kimilerine de kolay gelecektir. Bu tamamen, anlatış biçiminin, öğrencinin öğrenme tipi ile rezosansa girip, girmediğine bağlıdır.
Öğrenme Tipleri Nelerdir?
Fizikte bilinen bir yasa vardır: P= F/A (basınç eşittir kuvvet bölü alan). Şimdi bu enformasyonun olabilecek bir kaç farklı biçimde nasıl kavranabileceğini görelim:
Bazı öğrenciler duyup, konuşarak, yani komünikasyon yoluyla öğrenmeyi tercih ederler. Konuyu bilen bir diğer öğrenci ile konuşurlar, onun açıklamalarını dinler anlamadıklarını sorarlar. Bilen öğrenci, diğerinin anlayabileceği kelimeler ve gerekirse bazı çizimlerle konuyu ona aktarır.
Verimli öğrenme teknikleri hakkında bütün yazılarımızı okumak için https://www.sayginnlp.com/ogrenmeyi-ogrenmek/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
Arkadaşlığın sağladığı karşılıklı beyin frekanslarının uyumu ve birbirinin dillerinden anlamanın getirdiği rahatlıkla, konu öğrenilir.
İkinci öğrenme tipi, görsel ağırlıklıdır. Böyle bir öğrenci bu fizik yasasını, bizzat deneyip, gözlemleyerek, görsel bir biçimde öğrenmeyi, seçecektir. Herkes bilir ki, ucu sivri bir çivi, ucu küt bir çividen daha rahatlıkla duvara çakılabilir. Niçin? Çünkü alan daraldıkça, yani çivinin ucu inceldikçe, oradaki basınç artacaktır.
Üçüncü öğrenme tipine sahip olan bir öğrenci ise konuyu elleriyle tutup, hissederek, daha iyi öğrenecektir. Eline iki kurşun kalem alarak, birinin ucunu açacak, ötekini de açmadan bırakacaktır. Daha sonra parmağını açılmamış olanın üzerine bastırdığında, hiçbir şey hissetmeyecektir, ama ucu açılmış kaleme parmağını bastırınca, parmağı acıyacaktır. Neden? Çünkü alan küçülmüş, bastıran kuvvet aynı kalmasına rağmen, basınç artmış, bu da parmağa acı hissi olarak yansımıştır.
Bir de dördüncü öğrenme tipine bakalım. Kimi öğrencilerde soyut düşünme ve algılama modelleri daha çok gelişmiştir. Onlar için P= F/A biçimli bir formül yeterli olmakta ve konuyu kavrayabilmektedirler.
Okul Başarısı Üzerindeki Etkisi
Yukarıdaki dört durumda da, anlatılan şey aynıdır. Ama her seferde, ayrı bir “algılama kanalı” kullanılmış ve başka bir öğrenme tipi ne hitap edilmiştir. Şöyle bir düşünelim: “Acaba okullarda hangi tür bir anlatım seçiliyor?” veya daha somutlaştırarak soralım: “Dördüncü öğrenme tipine göre yazılmış bir ders kitabına dayanarak, ayni tip ders anlatan bir öğretmenin sınıfında neler olur?” Kimi öğrenciler başarılı olur. Ama beyinlerindeki düşünce modelleri ve dolayısıyla öğrenme tipleri, bu anlatım modeline uymayan öğrenciler ise, başarısız damgasını yerler.
Öğrenme tipinizi keşfetmek ve okul başarınızı arttırmak amacıyla kullanmak isterseniz öğrenci koçluğu hizmeti sayfamıza göz atabilir ve bizimle iletişime geçebilirsiniz.
O halde, bir konunun iyi anlaşılmasını ve daha çok öğrenci tarafından kavranarak sonra da hatırlanmasını istiyorsak, onu olabildiğince fazla öğrenme tipine uygun gelecek biçimde, değişik anlatımlarla sunmak gerekecektir. Kısaca, konuyu farklı algılama kanallarına hitap edecek çeşitlilikte anlatmak yararlı olacaktır. Böylece o enformasyon farklı kanallardan alındığı için, beyinde değişik yerlere kaydedilecek ve hatırlanması kolaylaşacaktır. Ayrınca tek bir türde anlatıldığında anlamayan ve başarısız sanılacak birçok öğrencinin de konuyu öğrenmesi ve başarması mümkün hale gelecektir.
Bütün söylediklerimizi özetleyecek olursak, bir kimseyi aptal veya akıllı ya da başarılı veya başarısız diye değerlendirirken, biraz dikkatli olmamız gerektiği ortaya çıkıyor. Çünkü başarılı ya da başarısız olmak, çoğu kez, beyindeki değildir. Genellikle bu değerlendirmeler, iki farklı düşünce modelleri arasındaki bu karşılıklı iletişim ve etkileşim, kişilerin toplum içindeki başarısını veya başarısızlıklarını belirlemektedir. Bir şeyi hafızamızda tutmak, sonra onu gerektiğinde yeniden hatırlamak ve kullanmak, farklı düşünce modelleri, değişik öğrenme tipleri ve algılama kanalları arasındaki iletişime dayanmaktadır.
Yani başarı veya başarısızlık, çoğunlukla, kişinin kendi beyninin yetersizliğinden değil, çevre ve diğer insanlarla olan ilişkilerindeki farklılaşmaktan doğmaktadır diyebiliriz.
Beyin hücreleri bölünme, çoğalma ve yeni bağlantılar kurma etkinliklerini doğumdan birkaç ay sonrasına kadar sürdürürler. Böylece beyin, içinde doğduğu çevre ve aile ortamı ile daha rahat uyum sağlama olanağına kavuşur. Bu dönemde aldığı dış etkilerle biçim bulan beynin düşünce modeli, resimde görülen farklı ortamlardaki, değişik şartlar uyarınca, başka başka biçimler alır. Öğrenilecek bir konuyu yaklaşık dört ayrı tipteki öğrenme tiplerine göre anlatmak ve değişik algılama kanallarına farklı biçimlerde sunmak mümkündür.
- İki öğrenci birbirine anladıkları kelimeler ve şekillerle konuyu anlatabilir, (karşılıklı konuşma).
- Bu tür öğrenme tipine sahip bir öğrenci deneyerek, yaparak öğrenir. (Uygulamak görmek).
- Kimi öğrenciler ise, kendi vücutlarında hissederek, bizzat yaşayarak öğrenmeyi tercih ederler (İçinde yaşamak, hissetmek).
- Dördüncü tipte yer alanlar, sözel ve soyut kavramlara daha yakındırlar, bir formüle indirgenmiş sözleri daha iyi kavrarlar (Soyut algılama).
Okullardaki eğitim genellikle, bu dördüncü tip olan “soyut algılama” türüne göre ayarlanmıştır. Bu nedenle soyut algılamaya göre kurulu bir düşünce modeline sahip, ama pek de zeki olmayan bir öğrenci, okulda çok zeki görünebilir. Bunun karşıtı olarak düşünce modeli ve öğrenme tipi uygulayıp, görmeye yatkın olan bir öğrenci, çok da zeki olsa, okulda başarısız olabilir.