İletişim Becerilerini Geliştirmek için Öz Güvenin Önemi
İletişim becerilerini geliştirmek öz güvenle doğrudan ilişkilidir ve özgüveni geliştirmenin en iyi yollarından biri iletişim becerilerini geliştirmektir. Kendi ihtiyaçlarınızı, duygularınızı, beklentilerinizi dürüstçe tanımlayabildiğiniz ölçüde; kendi iç dünyanızla gerçekten ilişkide olduğunuz ölçüde sağlıklı iletişim kurarsınız. Bununla birlikte sadece ne istediğinizi bilmeniz de yeterli değildir; ne istediğinizi başkalarına net bir şekilde anlatabilmeniz gerekir.
İletişimde Öz Güven Nasıl Geliştirilir?
İletişimin Ruhunu Anlamak
İletişim becerilerimizi geliştirmenin yolu, tıpkı yaşam sanatını becerebilmek gibi kendimizi tanımaktan geçiyor. Kendimizi anladığımız ölçüde başkalarını anlayabiliriz ve kendimizi net bir biçimde anlatabiliriz. İletişim, sadece teknik değildir. Evet, iletişim adı altında teknik öğreten kitaplar ve eğitimler var ama iletişimin ruhu olmazsa, teknik tek başına bir işe yaramaz. Bu yazımızda sizinle iletişimin ruhunu paylaşmaya çalışacağız. Çünkü iletişimi doğal ve etkili hale getiren, sıcak ve samimi kılan ruhtur. İletişimde anlayışı ve doğru anlaşılmayı sağlayan ruhtur. Ancak ruhunu anladığımızda iletişimde ustalaşabiliriz.
Sadece anladığımız bir şeye anlam verebiliriz. Anlamadığımız bir şeyin boşluğunu ise anladığımız bir şeylerle doldurmaya çalışırız. Yanlış anlaşılmalar işte böyle ortaya çıkar. Sorunlarımız da. Özgüveni yüksek birinin konuşmasıyla, özgüveni düşük birinin konuşması arasındaki farkı hepimiz biliriz. Sesin tokluğunda bile büyük fark vardır. Öz güvenin yüksekliği, kişinin kendisini tanımasıyla; değerli ve yeterli görmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle başkalarıyla iletişimin temelinde kendimizle iletişim kurma becerisi yatar. Kendisini tanımayan kişinin başkasını tanıması ve anlaması ne kadar mümkün olabilir?
Etkili iletişim becerilerinizi geliştirmek istiyorsanız bunun için hemen harekete geçmelisiniz. İletişim becerileri geliştirilebilir, bunun için belirli teknikleri öğrenmeli ve pratikler yapmalısınız. Etkili iletişim becerilerini geliştirmek yazımıza göz atarak bu konuda daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Kendimizi Nasıl Tanıyabiliriz?
Peki kendimizi nasıl tanırız? Bu ancak duygularımızı tanımakla, duygularımızdan korkmamakla ve Duygularımızın zekâsına güvenmekle mümkündür. İnsanın ruhsal zenginliği ya da fakirliği, kendini tanımasıyla ve duygularıyla ne kadar barışık olduğuyla ölçülebilir. Duygular bizim iç dünyamızın pusulalarıdır. Orada neler olup bittiğini bize bildiren mesajcılardır. Duygularımızdan kopuk olduğumuz ölçüde kendimizden kopuk olur, kendimize yabancılaşırız.
Çoğu insan duygularından korkar. Kimi korkularını bastırır, kimi kızgınlığın ifade etmekten suçluluk duyar, kimi sevgisini gösteremez, kimi yürek dolusu kahkaha atamaz, kimi üzüntüsünü, kimi neşesini gösteremez. İnsanların bize anlattığı şeyleri kendimizi tanıma kapasitesi içinde anlarız. Diyelim ki biriyle yüz yüze konuşuyoruz. Seninle karşılaşıyorum ve duyularım seni algılıyor. Sana bakıyorum, işitiyorum, kokluyorum ve dokunuyorum (tokalaştık ya!).
Beynim bu bilgileri işlemden geçiriyor ve seninle ilgili belli algılamalar oluşturuyor. Bu algılamaların çoğu bilinçaltımıza ittiğimiz çocukluk deneyimlerimizle bağlantılı. Beyninizden bana gelen mesaj sonucunda bedeniniz etkilenecek, bir başkasıyla olan ilişkinizde kendinizi rahat ya da gergin hissediyor olacaksınız.
Öz güveninizi geliştirmek için bir çok teknik mevcuttur. Öz güven ve öz saygı kazanmak için sayginnlp.com/oz-guven-ve-oz-saygi-kazanmak/ yazımızı mutlaka okuyun.
İletişim söz konusu olduğunda hepimiz için aynı süreç geçerli. Bir başkasının da sizinle ilgili deneyimleri, daha önceki öğrenilmiş deneyimlerin, değerlerin vb. çerçevesi içinde “anlam” kazanacaktır. Genellikle karşıdaki kişinin bizi nasıl algıladığı konusunda gerçek verilere sahip değilizdir. Sadece tahmin edebiliriz. Siz kendine güven duymayan biriyseniz, karşınızdakinin de size güven duymayacağını düşünür ve bunu “gerçek” olarak kabul edersiniz, karşınızdaki kişinin sizinle ilgili ilk izlenimi bu olmasa bile.
İnsanlarla ilgili ilk izlenimleri sekiz saniyede ediniyoruz. Geçmişte bu sürenin dört dakika olduğu düşünülüyordu, Ama son araştırmalar, sekiz saniye gibi kısa bir zamanda beynimizin karşımızdakinden aldığı verileri kendi filtresinden geçirerek o kişiyle ilgili ilk izlenimi edindiğini gösteriyor. İlk izlenim edinmek için ikinci bir şansımız yok. Bu durumda nasıl anlamlı bir iletişim kurabiliriz?
Etkili İletişimde Duyguların Önemi
Sağlıklı ilişkiler, büyük ölçüde karşımızdaki kişinin söylediği şeylerin “anlamını” anlamakla kurulur. Sağlıklı iletişimde “tahminlerde” bulunmayız. Karşımızdaki kişiyi gerçekten dinleriz, anlamadığımız bir şey varsa sorarız. Bunu yapabilmek içinde kendi sınırlarımızı aşmamız gerekir. Zihnimizdeki sınırlayıcı, olumsuz düşünce ve davranışlarımızı gözden geçirmek, kendimizi tanıma yolculuğuna çıkmakla mümkün. Kendimizi tanımak bize zahmetli geliyorsa, başkaları bizi tanımak için niye zahmete girsin ki?
Bilinçaltı çöplüklerimiz bizim enerjimizi tıkayan ve varlığımızı sınırlayan engellerdir; bizim açık, güven duyan, risk alan bireyler olmamızın yolunu tıkarlar. Korkularımız bize iletilen mesajın anlamını engeller.
Duygusal özürlülük öylesine yaygındır ki. Garip bir şekilde kişi, daha fazla incinmemek için duygularını kapatmayı seçer. Karşımızdaki bizi incitmeden önce biz kendimi incinemez hale getiririz. Özgüven ve iletişim arasındaki bağlantıyı görebilmek çok önemli.
Duygusal kapalılık oyununu her oynadığımızda, kendi duygularımıza karşı da kapanırız. Bir süre sonra kendi duygularımızla da iletişimimizi koparır ve ne hissettiğimizi bilemez hale geliriz, Açık iletişim kurmak istesek bile bunu nasıl yapabileceğimizi bilemeyiz. Ne hissettiğimizi bilmediğimiz zaman yaratıcı gücümüzü de kaybederiz. Dengemiz bozulur ve öz güvenden yoksun bir kişi haline geliriz.
Birisi Size karşı duygusal olarak kapalı davrandığında duygusal olarak sizin “yanınızda” olmadığında ne hissediyorsunuz? Değersiz, kızgın, reddedilmiş, aptal, öfkeli, tepkili, rahatsız? Bu duyguların bazılarını ya da hepsini hissediyor olabilirsiniz. Ama kesin olan bir şey var. Kendinizi hiç de iyi hissetmezsiniz.
Duygularımız, varlığımızın ifadesidir. İletişimde “varlığımızı” kapattığımızda karşımızdaki kişiyi onaylamamış ve değersiz kılmış oluruz. Ona, “İlgimi hak etmiyorsun… dinlemeye değmezsin… duygularına saygı duymuyorum.. değersizsin..” mesajını iletmiş oluruz.
Karışık Mesajlarla Kendimizi Nasıl Kapatıyoruz?
Kendimizi korumak adına iletişimi kapadıkça, söylediklerimizle söylemek istediklerimizin anlamı arasında büyük farklar oluşmaya başlar. Çocukluğumuzdan beri, duygusal yalanlar söyleyerek görünüşü kurtarma sanatını(!) öğreniyoruz. Duygularımızı gizlemenin, belli etmemenin marifet olduğu öğretiliyor bize. Yani yetişkin olana dek, duygusal kapalılık ile ilgili uzunca bir eğitimden geçmiş oluyoruz. Peki bu kadar çabaya değiyor mu? Görünüşü kurtarmak bizi gerçekten koruyor mu’? Ne pahasına koruyor? Neyi koruyor?
Verdiğimiz karışık mesajlarla sadece başkalarının kafasını değil, kendimizi de karmakarışık hale getiriyoruz. Eğer kendimizi eleştirip yargılıyorsak, başkalarını eleştirmeden ve yargılamadan nasıl durabiliriz? Çünkü yargılamayı çok iyi biliyoruz. Kendi duygularımızdan korkuyorsak ve kendimize bazı duyguları yasaklıyorsak, başkalarının duygularıyla nasıl ilişkiye geçebiliriz, ki. Duyguları tanıyamayız bile.
Ancak kendi öz değerimizi bildiğimizde başkalarını değerli bulur ve onlara saygı duyabiliriz. Her şey yine gelip özgüven konusuna dayanıyor. Kendi sınırlı düşüncelerimizi değiştirme gücümüz, kendimizi sevebilme ve değerli bulmamız ile doğru orantılıdır.
Öz Güven ve Kendine Güven Arasındaki Farklar
Bu arada şunu da kısaca belirtmekte yarar var. Öz güven ve kendine güven duymak aynı şey değildir. Öz güven özümüze duyduğumuz güvendir. İç dünyamızı tanıyarak, kendimizi tanıyarak kazandığımız öz güven, içinde özsaygıyı, öz-değeri, öz- farkındalığı, öz-sevgiyi, öz-sorumluluğu barındırır. Kendimize belirli alanlarda, örneğin iş dünyasında duyduğumuz güven bir şeyleri iyi yaparak kazandığımız dışsal bir güvendir. Unvanın, diplomanın, paranın, başarıların getirdiği güven dışsal güvendir ve geçicidir. Öz güven her şeyini bir anda yitirsen bile geride kalan gerçek güvendi. Her şeye sıfırdan başlayabilme gücünün ve inancının ta kendisidir.
Öz güven ya da öz güvensizlik içimizdedir. Hiç kimse ya da hiçbir şey bizi öz güvenli ya da öz güvensiz yapamaz. Oysa geçici olarak kendimizi güvenli, güvende, güvenen biri olarak hissedebiliriz ya da birileri böyle hissetmemize neden olabilir.
Öz güvenli kişi kendine güvenir. Ama her kendine güvenen kişi öz güvenli değildir. Öz güven pastanın keki, kendine güven pastanın kremasıdır. Kremanın güzel, süslü püslü görünümü, kekin tadı hakkında bize fikir vermez. Kekin tadını veren, yapımında kullanılan malzemenin kalitesi ve pişirilme şeklidir.