Öğrenciler, öğrenim hayatları boyunca kimi zaman ders çalışma motivasyonu bulamadıklarından şikayet etmektedirler. Ders çalışmak için öğrencinin harekete geçmesi gerekir ve bunun için de ihtiyaç duymalıdır. Şimdi gelin ders çalışma motivasyonunu da birebir etkileyen ihtiyaç duyma konusuna birlikte bakalım.
Fiziksel hareketlerimiz çoğunlukla, bir şekilde bir ihtiyaca cevap olarak gerçekleşir. Örneğin, belirli bir noktaya ulaşmak, oyun oynamak ya da evin temelini atmak isteyen bir kişi, arzu edilen amaca ulaşmak için gerekli hareketleri yapar. Fiziksel egzersizler bile aşağı yukarı belirli bir ihtiyaç hissinin sonucunda doğar.
Ders çalışma olarak adlandırılan zihinsel aktivite de benzer şekilde belli ihtiyaçlara karşılık olarak öne çıkar. Mesela barınak yapmak zorunda olan ve inşa etmek için sadece buz bloklara sahip olan Eskimolar, ustaca bir hareketle buz kulübelerini kurarlar. Hammadde bulmak adına birkaç vahşi hayvanın alışkanlıklarını inceler ve elde ettikleri bu maddelerden güvenli yiyecek kaynağı, giysi ve alet icat etmeyi başarırlar
Çok çeşitli malzeme, alet, geniş fikir ve amaçlara sahip olan bizler, düşünme ve çalışmaya muhtacız. Eskimo örneğinde olduğu gibi, bu düşünme ve çalışma gerçek durumlardan ve belirli ihtiyaçlardan ortaya çıkmıştır. Bu durumlar, daha fazla para kazanmak zorunda olmamız, vergilerin kaldırılamayacak kadar tutarsız olması ya da bir arkadaşımızdan aldığımız haberin bizi dehşete düşürmesi olabilir. Düşüncenin ortaya atılmasını gerektirecek durumların sayısı ve çeşidi sonsuz denecek kadar çoktur. Fakat temel gerçek, belirli durumların uyarı ve dürtüsü ve bazı durumların tatmin edici olmaması dışında öğrenmenin normalde gerçekleşmemesidir.
Verimli ders çalışma motivasyonu kazanmak isteyen öğrenci de ilk olarak ders çalışmaya ihtiyaç duymalıdır. Ders çalışmaya ihtiyaç duyabilmesi için de nedenlerinin olması gerekir. Şimdi gelin ihtiyaçları şekillendiren nedenlere birlikte göz atalım.
Yıllarca sıtma, kötü hava şartlarının yanı sıra ilahi takdir veya doğal elverişsizlik gibi nedenlere bağlanmış. İnsanlar neyin gerçek olduğu ve neyin gerçek olabileceği arasındaki uyumun eksikliğinden rahatsızlık duymamışlar, çünkü bu hastalığın önlenebilirliği olasılığını akılları almamış. Bu yüzden hastalığı bir doğa kanunu olarak kabul edip sebebini çözmek için çalışmada bulunmamışlar.
Daha sonra sıtmanın tamamen ortadan kaldırılması olasılığının bilincine varıldı. Hayal edilen düzey ise var olan koşulları dayanılamaz hale getirdi ve bu tatminsizlik hissi daha şiddetli hale geldi, nihayet hastalığın çaresi keşfedilene kadar da çalışmalar daha yoğun biçimde sürdürüldü. Bundan dolayı, bir durumun tatminsizliğinin canlı bilinci, o durumun araştırılmasının gerekli ön koşuldur, yeterli motivasyonu doğurur.
Evrim tarihinde de durum hep bu şekilde olmuştur. Uyarı ve neden olmadan çalışma gerçekleşmemiştir. Uyarı ve neden maddi ve manevi olarak bizi zorluklardan çıkaran ve ayaklarımızın üzerinde durduran sebep olmuştur. Bu yolla motivasyon, çevremize doğru uyumumuzda ve adaptasyonumuzda sadece bir alet -en önemlilerinden biri- görevi görmüştür.
Ders çalışma motivasyonu bulamayan bir öğrenci de kendisine ders çalışmak için nedenler bularak işe başlamalıdır. Neden yaptığını bilmeden ders çalışan bir öğrencinin ders motivasyonunu sağlaması neredeyse imkansızdır.
Yaşadığımız olayların herhangi bir yerinde bir uyumsuzluk, ciddi bir biçimde sezildiğinde, bunu düzeltmek için yapılacak çalışma kişiden kişiye farklılık gösterir. Yabani canlılar deneme yanılma yöntemine başvurur ve ilerlemesini doğru uygulama yerine şanslı tahminler ile sürdürür.
Günümüzde ortalama medeni bir insan sadece biraz daha iyisini yapar, Örneğin, hangi hazımsızlık için tavsiye edilen –kendisi veya bir doktor tarafından- bir diyet, akıllı bir çalışmanın sonucudur. Ancak gerçek bir bilim adamı dikkatli ve sistemli bir biçimde bu görevi üstlenir. Sarı hummanın sebebinin nasıl keşfedildiğini hatırlayın. Yıllarca insanlar hastalığı “fomit” adi verilen gözle görülmez parçacıklarla ilişkilendirdiler. Bu parçacıkların hasta insanlar tarafından ve onların kullandığı giysi ve eşyalardan çevreye yayıldığı varsayıldı. Araştırmalar bu teoriden vazgeçilmesini sağladı.
Daha sonra, Dr J. C Nott 1848′ de, hastalığın sivrisinek tarafından taşındığını ve Dr. C. J. Finlay 1881’de, belirli bir tür sivrisineğin, hastalığı bir insandan diğerine taşıdığını savundu. 1900’de Dr. Walter Reed tarafından bu sivrisinek türünün hastalığın kaynağı olduğu ve tarafından yakından inceleneceği belirtildi. Birkaç gönüllü, sivrisineğe ısırtılarak hastalığa yakalandılar. Çok geçmeden varsayımların doğruluğunun kanıtlanması için gereken sonuçlar elde edilmeye başlandı. Önerilen tedavi -hastalığı yayan sivrisinek cinsinin, yumurtalarının ve larvalarının yok edilmesi- hastalıkla mücadelede o kadar başarılı oldu ki teorinin başarısı pekişti. Sonuç olarak sistemli çalışma, insanlığın karşılaştığı en korkutucu hastalıkların birinden kurtulmamızı sağladı.
Ders çalışma motivasyonu kazanmak isteyen bir öğrencinin de sistemli çalışma alışkanlığı kazanması ve hem ders çalışırken hem de hayatının diğer alanlarında bunu uygulaması gerekir.
Eğer iyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız üslubunuzu geliştirme ve üslup çeşitleri konusuna kafa yormalısınız. Her…
Etkili konuşma yapabilmenin temel kurallarından birisi konuşmanızı eğlenceli hale getirmektir. Eğer dinleyicilerinizin verdiğiniz mesajı en…
Etkili bir konuşma yapabilmek için dinleyicileri ikna etme ve konuşmayı sonlandırma konularına fazlasıyla önem vermelisiniz.…
Yöneticiler hem kendilerinin hem de kurumlarının başarısı için zaman yönetimi konusunda ustalaşmalıdır. Yöneticiler için zaman…
Bir konuşmanın etkili olabilmesi, konuşmaya nasıl başlandığına bağlıdır. Güzel başlamayan bir konuşma genelde güzel devam…
Etkili bir konuşma yapmak için mutlaka bir hazırlık planı yapmalısınız. Konuşmacıları birbirinden ayıran en temel…